Büyükada’ya II. Abdülhamid külliyesi

Kenan Amca'nın sık sık çıktığı yürüyüşlerle başlayan bir hikâye bu. Yıllardır konuşulan ama bir türlü bismillah denip başlanamayan Büyükada Hamidiye Camii'nin restorasyon hikayesi. Hayatta hiçbir şey basit bir tesadüften ibaret değil diye beylik laflar ettirecek kadar çarpıcı bir karşılaşmayla başlıyor olay. 73 yaşındaki Kenan Çırpıcı, 10 yıl önce ettiği 'artık kimsenin işine karışmayıp hayatımı yaşayacağım' yeminini bozduran olayı şöyle anlatıyor: "Geçen yıl ada sokaklarında çekim yapan iki gençle karşılaştım. Almanya'dan Adalar'ı anlatan bir belgesel çekmek üzere gelmişler. Sohbet esnasında saydıkları yerlerin tamamı gayrimüslimlere ait ibadethanelerdi. Neden sadece kiliseleri gezdiklerini sordum. Rehberlik ederseniz cami de çekeriz dediler. Cevap veremedim..." Çırpıcı'nın suskunluğunun sebebi, gezdirecek yer bulamaması değil. Sultan Abdülhamid'in yaptırdığı tarihî Hamidiye Camii, Büyükada'nın en güzel mimari eserlerinden biri. Ancak, 1895'te inşa edilen cami, yüzyıldır neredeyse kaderine terk edilmiş. Kenan Amca'nın genç gazetecilere yol göstermemesinin sebebi, bakımsız bir cami göreceklerine hiç görmesinler daha iyi diye düşünmüş olması. Bu karşılaşma, bardağı taşıran son damlaya karşılık gelmiş.

Bundan öncesi de var elbette. 1999'da başlayıp bir türlü bitmeyen tezyinat restorasyonu sebebiyle ada sakinleri daha önce yine isyan noktasına gelmiş. Üç yıl boyunca bir arpa boyu yol alınamadığını görünce yetkilileri adaya davet edip, 'müsaade edin kendi işimizi kendimiz görelim' demişler. İstedikleri de olmuş. Kenan Çırpıcı, Bülent Mısırlıoğlu, Adnan Demir, Akif Şekerci ve Özer Kangür'den oluşan gönüllü bir ekip o günlerde proje üretmeye başlamış. Bir gayretle camiyi tamir için harekete geçtiklerinde hoş bir sürprizle karşılaşmışlar.

Aynı günlerde Hamidiye'nin bitişiğindeki üç katlı ahşap ev, oldukça uygun fiyata satılığa çıkarılmış. Su deposunun tamiri için 3 milyar lira bulunamazken cami alanını genişletmenin hayaliyle 180 milyarlık yükün altına girmekte tereddüt etmemişler. Ancak 2001 yılında yaşanan ekonomik kriz bütün planları rafa kaldırmalarına sebep olmuş. Geçen yılki karşılaşmaya kadar... "Hamidiye Camii'nin durumu 50 yıldır konuşuluyor ama kimse elini taşın altına koymuyordu." diyor Kenan Amca. Neyse ki bu sefer öyle olmamış. Tabii bunda Çırpıcı'nın payını unutmamak gerek. 'Ada gönüllüleri' hemen o günlerde toplanmış. Aradan beş yıl geçse de caminin bitişiğindeki ev hâlâ satılmadığı için planlar yeniden masaya yatırılmış.

Kenan Amca sonrasını şöyle anlatıyor: "Bir gün arkadaşlarla konuşurken yanıma bir adam yaklaşıp mevzunun ne olduğunu sordu. Projeden ve satın almak istediğimiz evden söz ettim. 'Yarın yanına biri gelecek!' deyip uzaklaştı. Ertesi gün gelen kişi Diyanet İşleri Başkanlığı görevlisiydi. Durum Ankara'ya iletilmiş ve Diyanet İşleri Başkanlığı bedelin yarısını vermeyi kabul etmiş." Parayı toparlamak kolay olmamış ama pazarlığı 210 milyara bağlamışlar. Bir yıl içinde bunun gibi hoş başka olaylar da yaşanmış. Bir hayal gibi başlayan proje bugün uygulama aşamasına gelmiş durumda. Beş kişilik gönüllü grubundan Akif Şekerci, "Şimdi mütevazı bir külliye planı tutuyoruz elimizde. Oysa geçen sene Kenan Amca'ya bu bir hayal demememizin tek sebebi ondan çekinmemizdi." diye itiraf ediyor.

DOKUZ ADANIN TEK TARİHÎ CAMİSİ

İstanbul'un fethinden önce Osmanlılar'ın eline geçen adalar, 19'uncu yüzyılın ortalarına kadar Rum ağırlıklı bir nüfusa ev sahipliği yapmış. İlk Müslüman iskânı ise 1850'lerde başlamış. Adaya cami inşa edilmesi fikri, İstanbul'dan düzenli vapur seferi başlayınca Müslüman sayısının artmasıyla ortaya çıkmış. Alt katı okul olarak inşa edilen Hamidiye Camii'nin ilk kayıtlardaki ismi de Mektep Camii. İnşa tarihi ve müteahhidin adı dışında resmî bilgi olmasa da cami ile ilgili rivayetler çeşitli. Anlatıldığına göre inşaya başlandığı yıllarda gündüz yapılan duvarlar gece gayrimüslimler tarafından yıkıldığı için binanın tamamlanması ancak gece bekçilerinin düzenli nöbet tutmasıyla mümkün olmuş. Gayriresmi tarihte çatışmalardan söz edilse de bugün için durum farklı. Çok küçük bir nüfusa sahip Ermeni, Rum ve Yahudilerle Müslümanlar ortak bir kültür oluşturmuş. Farklılıklar ancak çok özel durumlarda küçük hoşluklarla ortaya çıkıyor. Hamidiye Camii Derneği üyesi Makine Mühendisi Özer Kangür son örneği şöyle anlatıyor: "Bir ay kadar önce bir Rum komşumuzu kaybettik. Cenaze töreninde kilise dolup taştı. Çoğunluk Türk'tü. Zaten adada o kadar Rum yaşamıyor. Aynı şekilde Müslüman cenazesine de onlar geliyor hatta bazen bizimle namaza bile duruyorlar." Bu yakınlık projeye özel bazı ilaveler yapılmasını da zorunlu kılmış. Musalla taşının az ilerisine yerleştirilecek tentelerin amacı cenaze namazı kılmayanların güneşten ve yağmurdan korunması. Çırpıcı, "Bunlar küçük şeyler ama sonradan büyük neticeler doğuruyor." diye açıklıyor hassasiyetlerini.

Cami ile ilgili bir başka rivayet inşaatın Sultan Abdülhamid'in eşinin altınları ile yapıldığı yönünde. Yüz yıl önce ne kadar harcama yapıldığı bilinmiyor ama yeni ilaveleri de içeren proje için gereken miktarın 1 buçuk trilyonu bulacağını tahmin ediyorlar. Rakamın büyüklüğü bahçeye eklenecek bölümün sosyal amaçlı bir kompleks olmasından kaynaklanıyor. Restore edilecek ahşap binanın altına cenaze yemeklerinde hizmet verecek küçük bir mutfak, kütüphane, sahnesi ve simültane tercüme odası ile 180 kişilik bir konferans salonu yapılacak. Şadırvan ve tuvaletlerin yeri değişecek. Ayrıca projede camiye ait tarihî vesikaların sergileneceği küçük bir müze de var. Cami kapısı ve kenar sütunlara Sultan Abdülhamid'in tuğrası işlenecek. Hamidiye Camii'nin bahçesindeki küçük kulübelerde kalan görevliler için de Kumsal Camii'nin bahçesinde lojman inşa edilecek. Kenan Amca, proje tamamlandığında Büyükada'nın hem ideal bir ibadethane hem de bütün adalılara hizmet verecek bir sosyal tesis kazanacağını düşünüyor.

Ada gönüllülerinin her detaya hassasiyet göstermeleri biraz da farklı dinlerden insanlarla birlikte yaşamalarından kaynaklanıyor. Müezzine musiki dersi aldırmalarının sebebi farklı makamlarda ve adabına uygun okunacak ezanı herkesin zevkle dinleyecek olması. Camilerin bugüne kadar ihmal edildiğini düşünmeleri için önemli gerekçeleri var. Gayrimüslimlere ait pek çok tarihî yapı bulunuyor adada ve bunlar düzenli olarak bakımları yapıldığı için oldukça iyi durumdalar. Harap vaziyetteki Aya Nikola Kilisesi Amerika'da yaşayan bir Rum'un topladığı 3 milyon dolarla restore edilmiş geçtiğimiz yıllarda. Bu tür örneklerle sık sık karşılaşan ada gönüllüleri, şimdi Hamidiye Camii için benzeri bir duyarlılık oluşturma gayreti içinde. Kiliselere özel günlerde Yunanistan'dan ziyaretçi gelirken Hamidiye Camii'nin en azından İstanbullular için bir cazibe merkezi olmasını istiyorlar.

Geçtiğimiz ay bir cuma namazı sonrası toplanan yardım sayesinde İstanbulluların da ortak olduğu projeye şu ana kadar Vakıflar Genel Müdürlüğü, Diyanet İşleri Başkanlığı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve çorbada tuzu bulunsun isteyen pek çok kişi müdahil olmuş durumda. Anıtlar Yüksek Kurulu'nun onayıyla çalışmalar başlayacak. Şimdi sırada cami kompleksine ilave etmek istedikleri yeni yerler var. Henüz konuşmaya başlamamışlar ama Kenan Amca'nın, "Birkaç seneye kadar Hamidiye Camii Eyüp Sultan gibi olacak." demesinden mevcut projenin zihnindekiyle kıyaslanınca oldukça mütevazı kaldığını tahmin etmek zor değil.