Abdülhamid’in saray yaptırdığı “ihtilâl hafızı”

"Kur'an—ı Kerim Mekke'de indi, İstanbul'da yazıldı, Kahire'de okundu" sözü, İslam dünyasında darb—ı mesel olmuştur.

Mısır, sadece geçmişte değil, günümüzde de Mustafa İsmail, Minşevi, Abdüssamed, Naina, Galveş gibi büyük kaarileri çıkarmaya devam ediyor. Mısır'ın 20. yüzyılda çıkardığı en meşhur kaarilerden birisi de, günümüzde pek tanınmasa bile tarih sayfalarında yerini koruyan Şeyh Mansur Beddar. 1967 yılında 87 yaşında iken hayata veda eden Şeyh Mansur'un, Türkiye'yi de yakından ilgilendiren çok ilginç bir hayat hikayesi var.

Mısır'ın meşhur El-Ezher Camii'nde Kur'an-ı Kerim okuyan Şeyh Mansur'un, kıraatı ve sesinin tonu her dinleyeni etkilermiş. El-Ezher hocalarından Şeyh Mansur'un ünü, hilafetin ve payitahtın merkezi İstanbul'a kadar ulaşınca, Sultan II. Abdülhamid Han kendisini İstanbul'a çağırtır. Şeyh Mansur bu davete karşılık, "Kur'an'ın izzetini hiç bir zaman ezdirmeyeceği ve her istediğinin yapılması" şartlarını ileri sürer. Bu istekleri kabul edilince de, 1906 yılında henüz 26 yaşında iken İstanbul'a gelir.

Abdülhamid kendisini çok sever

Şeyh Mansur'un köyü Nugul'da görüştüğümüz Şeyh'in amcasının oğlu Abdülaziz Beddar, İstanbul'a gidiş tarihini 1901 olarak söylese de, Şeyh Mansur'un evindeki Mısır Hükümeti onaylı pasaportun 1906 tarihini taşıması itibariyle biz bu ziyaretin 1906'da gerçekleşmiş olma ihtimalini daha güçlü görüyoruz.

Şeyh Mansur'un İstanbul'daki faaliyetleri konusunda, maalesef pek bir yazılı bilgi mevcut değil. Ancak, 1967'de köyü Nugul'da vefat eden Şeyh Mansur'un amcasının oğlu 73 yaşındaki Abdülaziz, Şeyh'ten rivayetle şu ilginç hikayeyi anlatıyor: "Şeyh Mansur, İstanbul'a gidince, Sultan Abdülhamid kendisini ve kıraatını çok sever ve İstanbul'u terk etmesine müsaade etmez. Babası, yani amcam bunun üzerine bir telgraf gönderir, 'Annen acil hasta, hemen gel' der. Ancak, Sultan Abdülhamid geri dönüşünü garanti etmek için 'Bütün mallarını burada bırak, git anneni gör ve gel' deyince, Mısır'a dönmekten vazgeçer." Aslında, telgrafta belirtilenler gerçek değildir. Nitekim, Şeyh Mansur 1917 yılında yeniden Mısır'a döndüğünde annesi ve babası ile bir araya gelir.

Şeyh Mansur, ağırlıklı olarak İstanbul'da geçirdiği bu 11 yıl boyunca, Türkler'in adet ve göreneklerini de benimser. Köyüne döndüğünde, Türkler gibi giyinmiş, Türkler gibi sakal bırakmıştır; geldiğinde köylüleri kendisini tanımaz. Tanımayanlar arasında babası da vardır. Bu sebeple, köyüne dönüşü de son derece ilginç olur. Yeğeni Abdülaziz Beddar'ın anlattığına göre, Şeyh Mansur köyüne döndüğünde kimsenin kendisini tanımadığını görünce, aralarında babasının da bulunduğu gruptaki insanlara, birer birer kim olduklarını söyler, sonra da kendisini tanıtır. Baba Muhammed el—Beddar, bu müjdeli haber karşısında bayılır. Şeyh Mansur bundan sonra giydiği Türk usulü "pantolon", "fes" ve "sakal" ile tanınacaktır.

Şeyh Mansur, Kahire'ye karayolu ile yaklaşık 45 km uzaklıktaki köyü Nugul'a dönünce, burada kendisine bizzat Sultan Abdülhamid tarafından verilen parayla, bir saray yaptırır. Nil suları ile beslenen bu küçük köyde, gözlerden uzak bu büyük saray, şimdi bakımsız ve harabe durumda. İki buçuk dönüm alan üzerine oturtulan ve projesi İstanbul'da çizilen bu saray, yapıldığı 1919 yılında bölgenin en ihtişamlı sivil yerleşim yeri imiş. Aslında, halen de öyle.

Yaşlı Abdülaziz Beddar, Şeyh Mansur'dan şu hikayeyi de naklediyor: "Ben bazı dönemlerde, İstanbul dışına da çıkar ve Kur'an-ı Kerim okurdum. Mısır'a dönerken de tüm Şam illerini dolaşarak geldim. Ancak, çokları beni Sultan Abdülhamid'in casusu sanırlardı."

"İhtilâl Kaarisi" ve Saad Zaglul

Şeyh Mansur'un 1917 yılında başlayan ikinci Mısır hayatı da, en az İstanbul yılları kadar sırlı ve gizemli olmuş. 1918-1919 yılları arasında Mısır'da İngiliz işgaline karşı oluşan bağımsızlık yanlısı sivil aydın hareketi "Wafd"in içinde yer almış, Şeyh Mansur. Güzel sesi ile halkı camilerde toplamış ve milli şuur kazanmaları, bilinçlenmeleri için büyük gayretler sarfetmiş. Bu çabaları sebebiyle, ona "Kari el-Savra" yani "İhtilal Kaarisi" unvanını vermişler. Wafd Hareketi'nin öncüsü Saad Zaglul ve Mustafa Nahhas paşalar ile birlikte girdiği bu davada, büyük uğraşlar vermiş.

Şeyh Mansur'un İngiliz düşmanlığında kilitlenen Wafd aşkı, onun hayatında önemli dönüm noktalarını teşkil etmiş. Şeyh Mansur, bir defasında camide Kur'an—ı Kerim okurken, Wafd'in önde gelen isimlerinden (Mısır başbakanlarından) Mustafa Nahhas Paşa'nın içeriye girdiğini görmüş ve okuduğu ayeti bitirdikten sonra, bir sonraki ayet yerine şu ayeti okumuş; "Mahşer yeri Rabb'imin nuru (adaleti) ile aydınlanmıştır. Kitap amel defterleri (sağ ve sol ellere) konmuş, peygamberler ve şahitler getirilmiş, kullar arasında adaletle hüküm verilmektedir, hem onlar asla zulüm görmezler" (Zumer Suresi, 69).

Ne var ki, Nahhas Paşa'nın hemen ardından içeri bu defa da Kral Fuad girer. Büyük Şeyh, bunun üzerine yine başka bir ayete geçer ve "Padişah Belkıs onlara şöyle dedi: Doğrusu padişahlar bir memlekete girdikleri zaman, orasını perişan ederler ve halkının şerefli kimselerini (öldürerek, mal ve mülklerini yağma ederek) zelil ederler" (Neml Süresi, 34). Şeyh'in bu ayeti okuması Kral Fuad'ın canını sıkar ve Kral çıkarıp, bir sigara yakmaya kalkışır. Şeyh Mansur, bunun üzerine okumayı sona erdirir. Kral Fuad, sigarasını söndürür ve Şeyh'den özür dileyerek, devam etmesini ister. Şeyh Mansur'un bu tavrı el—Ezher Şeyhi tarafından da takdir edilir ve "Sen Kur'an'ın izzetini yüksek tuttun" diyerek, kendisini yüz altın ile ödüllendirir.

Hiç evlenmez, hayata küser...

Fakat, Şeyh Mansur Mısır'a döndüğünün 10'uncu yılında garip bir şekilde insanlara küserek, köyünde uzlete çekilir. Siyasete karışmama ve Kahire'de bir daha Kur'an—ı Kerim okumama kararlarını alır. İstanbul'dan getirdiği çok miktarda para ile sulu ve tarıma elverişli köyünde, yaklaşık 420 dönüm arazi satın alır. Hayatının geri kalan 40 yılını, buradan elde ettiği gelirler ile geçirir. 1927 yılından 1967 yılına kadarki bu uzun dönemde, Şeyh Mansur Kahire'de sadece üç defa halka açık Kur'an—ı Kerim okur. Bunlardan birincisi, kabuğuna çekilişinin sadece birkaç hafta sonrasında, çok sevdiği Wafd Hareketi'nin lideri, Mısır başbakanlarından Saad Zaglul'un ölümü üzerine gerçekleşir ve Zaglul'un cenaze merasiminde Kur'an okur. İkinci olarak yine, 1930 yılında Zaglul'un ölüm yıldönümü töreninde okur. Şeyh Mansur, son olarak da 1936 yılında Kral Fuad'ın cenaze töreninde Kur'an okur.

Kur'an ilimleri üzerine de çalışan ve kıraat ilimlerini tahsil eden Şeyh Mansur için, "O, kıratı ile Kur'an-ı Kerim'i tefsir ediyor" yorumu yapılırmış. Günümüzün tanınmış Mısırlı kaarileri Mustafa İsmail ve Abdülbasid Abdüssamed'in bir nebze taklit edebildikleri söylenen Şeyh Mansur için, muasırı büyük kaari Şeyh Muhammed Sayfi, "20. yüzyılın ilk yarısında Mısır'da dinlediğim en kuvvetli ve en azametli sesin sahibi" tanımlamasını kullanıyor. 87 yıllık ömrü boyunca hiç evlenmeyen Şeyh Mansur, bunu "nasip değilmiş" şeklinde açıklarken, büyük Şeyh'in neden 40 yıl uzlete çekildiğine, bu güne kadar hiç kimse açıklık getirebilmiş değil...
Erhan Başyurt