Sultan II. Abdülhamid, Osmanlı İmparatorluğu'nun son padişahı olmamasına rağmen onun dönemi, imparatorluğun en çok tartışılan dönemlerinin başında geliyor. II. Abdülhamid'in dönemini önemli kılan olayların başında ise, 33 yıl gibi bir süreyle, her taraftan sıkboğaz edilmiş bir imparatorluğu kendi ayakları üzerinde tutma çalışma ve çabaları yatıyor. I. Meşrutiyet, II. Meşrutiyet, ilk anayasının ilanı, ekalliyetlerin birer birer bağımsızlıklarını ilan etmesi... Yine de bütün bunlar Osmanlı İmparatorluğu'nun belini bükmeye yetmemişti o dönemde; bir tanesi hariç: 13 Nisan 1909 tarihinde vuku bulan ve adını rumi takvime göre meydana geldiği tarihten alan 31 Mart (1325) Vak'ası.
Son yıllardaki tartışmalar, 31 Mart Olayı'nın, topluma aksettirilenin tersine bir gerici ayaklanma değil, askeri ayaklanma olduğunu ortaya koydu. Yazar Ahmet Altan, yüzyılı etkileyen bir ayaklanma olarak nitelediği 31 Mart Hadisesi'ni, Osmanlı'nın son zamanlarını ve Türkiye Cumhuriyeti'nin tüm tarihini irtica korkusuyla geçirmesinin temel nedenlerinden biri olarak gösteriyor ve "Aslında şeriatçı darbeyi bastırmak için getirilmiş askerler ayaklandı" diyor.
31 Mart'ta askerler ayaklanmış, bunun üzerine, bazı anı kitaplarına göre mevcudu 15 bin olan ve sadece iki tabur düzenli askerden oluşan, bunun dışındakilerini ise Rum, Yahudi, Ermeni, Arnavut, Sırp, Yunan, Ulak ile Bulgar çetecilerinin oluşturduğu, tarihçi Yılmaz Öztuna'ya göre "ipten kazıktan kurtulmuş, eşkıya cümlesinden kimselerden" müteşekkil Selanik'ten yola çıkmış Hareket Ordusu, Sultan Abdülhamit'in kızı Şadiye Sultan'ın ifadelerine göre, 24 Nisan'da Topkapı ve Edirnekapı'dan şehre girerek yol üzerindeki askeri karakolları teslim almış, Harbiye Nezareti'ni işgal etmiş, Taşkışla'yı şiddetli top atışlarına maruz bırakmış, Sultan Abdülhamid'in, Müslümanı Müslümana kırdırtmama kararı üzerine, 25 Nisan'da İstanbul'a hakim olmuştu. Ardından da Hareket Ordusu Kumandanı Mahmut Şevket Paşa, sıkıyönetim ilan ederek, oluşturulan Divan-ı Harbî Örfî'de, suçlu suçsuz yüzlerce kişi idama gönderilmişti.
Aradan geçen 94 yıllık sürede, olayda İngilizler'in parmağı olduğu konusunda çeşitli kitapların da yayınlandığı 31 Mart Vak'ası ile İttihat Terakki taraftarları hedefledikleri gibi Sultan Abdülhamid'i tahttan indirip, imparatorluğun parçalanmasına giden yolun da kapılarını açmış olurlar; hem de Sultan Abdülhamid'e şu sözleri sarfettirecek bir hadise ile: "Bir Türk padişahına, 33 sene bu makamda bulunmuş İslam halifesine hal kararını bildirmek için bir Yahudi, bir Ermeni, bir Arnavut ve bir nankörden başkasını bulamadılar mı?" Hal kararını padişaha ileten ve içinde Müslüman bir tek kişi bulunmayan heyet şu isimlerden oluşmaktaydı: Yahudi Emanuel Karasu, Ermeni Komitecisi Aram Efendi, Arnavud Es'ad Toptani Paşa ve Gürcü Ârif Hikmet Paşa.
Sonrası malum...
Buraya daha sonra geleceğiz.
Harry Ojalvo; Osmanlı Selanik'inden kalkıp 1870'lerde Amerika'ya gitmiş, Amerikan vatandaşı olmuş, daha sonra Amerika tarafından Türkçe bilen birisi olarak Trabzon ve ardından Erzurum Konsolos Muavini olarak görevlendirilmiş; bu işten sıkılınca da, İstanbul'da, 1925 yılında, ortağıyla birlikte NATTA (Milli Türk Seyahat Acentalığı) adıyla bir şirket kurmuş Vital Ojalvo'nun oğludur. Vital Ojalvo, Selanik'ten arkadaşı olan Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras'ın, kendisini, İsmet İnönü'ye tanıştırması sonucu, bizzat İsmet İnönü'nün ilgilenmesi ile, ailesiyle birlikte 'seçilmiş' Türklerden olması imkanı sunulmuş birisidir.
İşte bu Vital Ojalvo'nun, 1920'de doğan, Büyükada ve Florya'da oturduklarından İnönü ve Atatürk'le de tanışmış, CHP adına çalışmalarda bulunmuş ve bugün 500. Yıl Vakfı Koordinatörlüğünü yapan oğlu Harry Ojalvo, Sultan Abdülhamid'i alaşağı ederek, bir anlamda İmparatorluğun da sonunu hızlandıran 31 Mart Vak'ası'na katılan Hareket Ordusu'nun yüzde 60'ının Selanikli Yahudiler olduğunu söyledi. Ama aradan biraz zaman geçip, fotoğraf çekmeye gittiğimizde, Ojalvo, bu ifadesinin dil sürçmesi olduğunu belirtti ve o zaman Yahudiler'in, Selanik'in ancak üçte birini oluşturduğunu ifade etti, ardından da sözünü 'Hareket Ordusu'nun yüzde 60'ı Selanik halkından oluşuyordu' şeklinde değiştirdi.
Görüşlerine başvurduğumuz tarihçiler de Hareket Ordusu'nun, iki tabur asker dışında çeşitli milliyetlerden oluştuğu noktasında hemfikirken, böyle bir bilgiye sahip olmadıklarını ve yüzde 60 gibi bir oranın Selanikli Yahudi olamayacağını dile getirdiler.
Araştırmacı yazar Rıfat N. Bali ise o tarihlerde Selanik'in önemli bir Yahudi şehri olduğunu, hatta şehrin yarısından çoğunun Yahudi olduğunu belirterek, diğer gayrimüslimlerle beraber cemaatin ileri gelenlerinin de II. Meşrutiyet'le sağlanan haklara taraftar olduğunu, dolayısıyla hadiseye bu açıdan bakılması gerektiğini ifade etti.
'Türkiye'de Yahudi olmak' konusundan yola çıkılarak zaman zaman 'dünyada Yahudi olmak' gibi farklı açılımlara da vesile olan bu Harry Ojalvo röportajında, Hareket Ordusu ile ilgili bölümün bir dil sürçmesi olup olmadığını, tarihçilerin düşüncelerini de dikkate alarak değerlendirip, sadece iki taburu askerden oluşan Hareket Ordusu'nda yer alan diğer milliyetlere mensup kişilerin olaya kattıkları farklı boyutu yorumlamayı da sizlere bırakıyoruz.
- Bir dönem, özellikle Hitler zamanında Türk pasaportu sahibi olmak, Yahudiler için dünyanın en değerli hazinesi idi. Bugün Türk vatandaşı olmanın anlamı ne sizce?
O başka bir hikayedir. Anılarımı yazdığım kitabımdan okursunuz. Yoksa kitabımı mahvedeceksiniz. O fasılını atlayın.
- Konuşalım yine de...
Benim için öyle olmadı. Herkes hasbelkader Türk doğar, biz seçilerek Türk olduk. Hitler zamanında Türk olanlar seçerek oldu. Aradaki fark bu. 1935-37'lerde, İnönü, bir deste Türk nüfus kağıdı gönderdi babama. Yani biz seçilerek Türk olduk, İnönü tarafından.
'Alman öldürmek için safari...'
- İspanya'ya, Portekiz'e ve özellikle Almanya'ya bugün Yahudiler'in, cemaatin bakışı nasıl?
Bu kin gütme Ermeniler'de vardır, bizde yok. Eğer bakın, biz Ermeniler gibi düşünmüş olsa idik safari tertip etmemiz lazımdı Alman öldürmek için. Ama hiç bir zaman, evamir-i aşere dolayısıyla böyle bir şey yapamayız. Babasının kabahatinden dolayı oğlundan hınç alınmaz. Ben burada her gün Bosch'un Almanları ile yemek yiyorum aynı masada. Sonra özellikle İspanyollar harp zamanında 15 bin kişi kurtardılar. Plene'leri geçip onlara sığınan Fransız Yahudileri'ni himaye ettiler mesela.
- Özür gibi mi algılamak lazım bunu.
Bilmiyorum artık ne düşündüler.
- Peki cemaat nasıl bakıyor bu saydığım ülkelere?
Valla ben kendimden mesulüm. Diğerlerini bilmem. Fakat zannetmiyorum ki böyle birşey olsun. Çünkü kulağınıza gelirdi.
- Naziler'e bakış nasıl peki?
Nazileri muhakkak ki sevmem; ama bir Alman'la bir Naziyi veyahut da bir Alman'ın Nazi olduğunun ispatını elime almadan ben ona kötü muamele etmem.
- Avrupa'daki Yahudi nüfusu nedir şu an? Özellikle bu hadiselerin yaşandığı yerlerden Almanya'da?
Almanya'da çok var şimdi. Hatta benim şaştığım bir şey var. Bir dönüş oldu Almanya'ya. Buraya gelen profesörlerle oldu dönüş harpten hemen sonra. Almanlar tazminatı ve gecikmiş maaşların hepsini verdiler, yeter ki dönsünler diye. 40-50 tanesi döndü Almanya'ya. Bir o kadar da Amerika'ya gitti. Bir o kadarı da burada kaldı. 1945'ten 55-60 senelerine kadar.
- O zaman nasıl cesaret edebildiler buna?
Alman Yahudileri, Yahudiliklerini unutmuş insanlardı. Hatta Einstein'in bir sözü vardır, 'Benim Hitler'e çok büyük bir borcum var. Yahudi olduğumu unutmuştum, o hatırlattı bana' der.
- Bu olaylar İsrail'in kurulmasını nasıl etkilemiştir sizce?
Orada çok büyük bir hata var. Abdülhamit'ten beri var olan bir hatadır o. Herkes zanneder ki Teodor Hertzl isminde bir adam çıktı ve İsrail'e götürdü... Çok yanlış birşey. Size izah edeyim. Bir Dreyfus Hadisesi olmuştu Fransa'da. Onun üzerine Teodor Hertzl, 'Artık bu iş burada bitmelidir' dedi, bir karar verdi ve masanın üzerine siyonizmi koydu. Hertzl bir Yahudi devleti fikri attı ortaya. Ama bunu kim hazırlamıştı? Daha çok Sultan Abdülaziz. Çünkü İsrail'in temel taşını teşkil eden çiftliklerdir, Kibuts dedikleri kollektif çiftlikler. Sultan Aziz 2 bin 600 dönüm arazi verdi, orada bir ziraat okulu kurulması için. O ziraat okulları kurulmasa idi hiç bir zaman ne bir İsrail ordusu olabilirdi, ne bir direnme, ne de bir İsrail devleti olabilirdi. İsrail'i İsrail yapan budur, Teodor Hertzl değil.. Bir defa dönüş yasağını kaldıran Yavuz Sultan Selim, oradan başlıyor iş, ondan sonra Kanuni Sultan Süleyman'ın hicreti çabuklaştırması... 70 bin kişi göndertti oraya.
- Museviler Hıristiyanlara mı Müslümanlara mı daha çok yakın durur, duygusal yakınlığı hisseder? Cemaat açısından soruyorum.
Onu da size söyleyeyim. Bu, tahsil derecesine göre ve muhite göre değişir. Mesela bir muhit yüzde 40 nisbetinde karışık evlilikler yapar. Mesela benim kızımın kocasının ismi Turgut. Babası büyükelçi idi, Nedim Veysel İlkin. Hatta ikinci evliliğimden üvey bir kızım daha var, o da bir Türkle, Atakan Umurtak'la evli idi.
- Siz yüzde 40 barajını aştınız. Cemaat içinden tepkiler geldiği oldu mu size?
İşte onu söyleyeceğim. Bir seviyede yüzde 40'ı buluyor dediğim zaman, başka bir seviyede yüzde 5'i aşmıyor. Yani alt tabakalarda liseden sonra üniversiteye gitmeyen daha kapalıdır. Zaten Yahudi lisesinde okuyor, üniversiteye gittiği zaman dünyaya açılıyor. Bakıyor ki başka insanlar da varmış.
- Türkler iyilik yaptım demiyor diyorsunuz. Hatta diyet istemiyor diyorsunuz. Bu bir hata mı?
Bence büyük bir hatadır. İkinci Dünya Savaşı'nda Yahudi kurtaran büyükelçileri, ben gün ışığına çıkardığımda bunu daha iyi anladım.
- Ne yapmak gerekiyor?
Şimdi az yaptım çok yaptım diye olmaz ki. Tarih tarihtir.
- Bir de 'Bizim vefa değil can borcumuz var Osmanlı'ya' diyorsunuz.
Evet, evet. Ve bir kaç defa.
- Bugün nasıl durum? Siz cemaatin nabzını bilirsiniz diye soruyorum?
Genel olarak konuşacak olursak, her yerde aptallar var. Her yerde tarih bilmeyen var, ki bizde de çok var. Mesela ben çok dikkat ettim buna. Dışarıdan biri geldiği zaman soruyor, şimdi alt tabakaya iniyoruz biraz. 'Nasılsınız? Türkiye'den memnun musunuz?' 'Ha iyidir, fena değil. İşte Varlık Vergisi olmamış olsa idi...' Ya palavra bunlar. Düz bir çizgi, üç-dört, hatta dört de yok, üç kara nokta var. Nedir onlar? Bir nokta Varlık Vergisi, bir nokta 20 Kura askere alınma olayı. Bir dönem 'Ne kuş olduk ne deve' dememin sebebi o. Bir nokta da harb esnasında Cevat Rıfat Atilhan gibi Almanlar'ı taklit etmek isteyenler. Dördüncüsü yok.
- İstanbul Yahudiliği Anadolu ve dünya Yahudileri içinde entelektüel bir statü olarak algılanırmış bir dönem. Böyle bir ayrım var mı hâlâ?
Vardı. 1908 senesinde öyleydi. Maalesef artık değil. Çünkü çok hicret olmuş arada.
'Yüzde 60'ı Selanikli Yahudi...'
- 1908'de meşrutiyetle mi değişti?
Hareket Ordusu... Selanik'ten gelen Hareket Ordusu'nun yüzde 60'ı aşağı yukarı... Mahmut Şevket Paşa'nın, gericilerin isyanını bastıran, Taşkışla'yı topa tutan, parlamentoda Abdülhamit'e kafa tutan, hatta bir tanesi tahtından indirilmesine de beraber gitti. Sonra şey...
- Kötü mü etkiledi demek istiyorsunuz, anlayamadım.
Hayır, iyi etkiledi. Vazife yaptı adamlar.
- Yüzde 60'ı derken, Hareket Ordusu'nun yüzde 60'ı ne?
Hareket Ordusu'nun... şeyi korudu, meşrutiyeti korudu.
-Hayır, yüzde 60'ı derken...
Ee Selanikli Yahudiler'di.
- Böyle bir şey daha önce hiç duymadım.
İşte. Bunu söylemem doğru değil zaten. Çünkü Osmanlı vatandaşı gibi o da.
- Yahudi cemaatinin Türk iktidarları ile Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra ilişkileri nasıl oldu? Osmanlı'da iyi biliyoruz fakat...
Valla hükümet katında, Erbakan dönemi dahil daima fevkalade olmuştur.
- Biraz da cemaatle ilgili konuşalım. Cemaatin nüfusu 27 bin. Ekonomik olarak nasıl bir durumda?
Ekonomik olarak Varlık Vergisi'nden daha iyi olmaları için gereken imkanlar devlet tarafından kendilerine tanınmıştır. Olayın ardından, 1945 senesinden sonra.
'B'nai B'rith bile yeterdi'
- Özür gibi mi?
Özür niyetinde değil. Toplanan para 350 milyon Türk Lirası idi. Bu işi kepaze eden Rüşdü Saracoğlu'dur. Halbuki hahambaşılığa gidip 'Bakın arkadaşlar. Nereden temin edecekseniz edin, bize 350 milyon lira para lazımdı' deseydi, iki misli gelirdi Güney Afrika'dan, Kanada'dan, Amerika'dan. Bir çocuk oyuncağı idi o paranın cemaat tarafından bir araya getirilmesi. Bir defa böyle B'nai B'rith denilen bir teşekkül var. 460 tane locası vardı dünyada. O locaları seferber etseydiler yeterdi.
- Ortadoğu'da İsrail-Filistin arasında bir savaş var.
Kaynıyor kaynıyor, kazan kaynıyor.
'Bu kadar aptal biri Yahudi olamaz'
- Bölgede Yahudiliğe dayalı bir Kürt devleti kurulması nasıl olur? Barzanı Kürt Yahudisi mesela.
Yok canım öyle şey yok.
- Amerika'da çıkmış bir kitapta da yazılı bu.
Ee ne arıyor orada? Bu kadar aptal bir insan Yahudi olamaz. Bak Castro'ya, Her taraf yıkıldı gitti ama o hâlâ yerinde oturuyor. Demek kafada birşey var.
- Bölgede böyle bir problem çıkabilir mi? Kürtler, Yahudi Kürtler çatışması. Bölge zaten ateş topu...
Geçenlerde bir yazı çıktı İsrail'deki bir gazetede. Ortadoğu'da bu işlerin durulması için bir Kürt devletinin kurulması belki bir çaredir gibisinden bir yazı. İsrail'deki o 125 bin kişilik cemaat benden bir yazı istedi. Cemaat çok rahatsız olmuş ondan.
Öztuna: yüzde 60 değıl, 80'ı gayrımüslım
Yılmaz Öztuna:
Hareket Ordusu'nun yüzde 60'ı değil, yüzde 80'i gayr-i Türk unsurlardan oluşuyordu. Yani çok büyük bir kısmı... Ancak Türk unsurunun çok az olduğu, Balkanlı unsurların fevkalade karmakarışık olduğu Hıristiyan unsurlar bunlar. İçlerinde bir miktar Yahudi de vardır, yüzde 60 değil yüzde 6 bile yoktur. Bunlar ipten kazıktan kurtulmuş eşkıya cümlesinden kimseler. Yani böyle Allah'ın belası bir teşekkül Hareket Ordusu. Yahudiler o devirde o kadar asker çıkaramaz.
Mete Tunçay:
Bir kere Hareket Ordusu'nun çoğunluğu nizami asker. Başlarında komutanları, Sandanski falan gibi Bulgar çetecileri, Rumlar falan da var. Aralarında bir miktar Yahudi de olabilir; ama yüzde 60'i Selanik Yahudileri idi demek yanlıştır.
- Söyleyenin kendisi Yahudi ama?
O zaman övünmek istiyor. Hareket Ordusu'nun yüzde 60'ının Selanik Yahudisi olduğu cümlesini söyleyecek adamın yüzüne tükürürüm ben.
İlber Ortaylı:
Tabii Yahudi de vardır, Selanikli niye olmasın? Biraz belki abartıyor ama çok tabii orada Arnavut'u, Sırp'ı, Rum'u, Bulgar çetecisi falan var. Hareket Ordusu'nun iki taburu asker sadece. Diğerleri komiteci serseri, başı bozuk tipler.
Cemal Kutay:
Hiç bir zaman Osmanlı'nın hiç bir yerinde Museviler öylesine bir nispete sahip olamadılar. Hareket Ordusu olsa olsa büyük bir iyimserlikle 50-60 bin kişiydi. Bunun yüzde 60'ının Musevi olması mümkün değil.
Rıfat N. Bali:
Yüzde 60 neye göre söylenmiştir bilmiyorum. Selanik o dönemde, çoğunluğu Yahudi olan bir şehirdi. Yahudiler genelde apolitik bir tavır sergiler ama cemaat liderleri ve entelektüeller II. Meşrutiyet'in getirdiği özgürlükçü ortama destekçi idi, bütün gayrimüslimler gibi.
Kaynak : Cemal A. Kalyoncu , Aksiyon dergisi , sayı 436