Denizaltıcılığımızın ‘babası’ da Abdülhamid çıktı , MUSTAFA ARMAĞAN

Denizaltıcılığımızın 'babası' da Abdülhamid çıktı
MUSTAFA ARMAĞAN

Bugünkü geriliğimizi açıklamak için öfkemizi dilsiz ve savunmasız bırakılmış geçmişin kuyusuna boşaltmak kolayımıza gelir.
Uygarlık trenini kaçırdığımız, Batı'ya kapandığımız, dünyadaki gelişmelere gözlerimizi kapadığımız için bugün karanlıklar içerisinde yaşamak zorunda kaldığımızı söylemek en hoşumuza giden muhabbet mevzularımızdandır. Rahmetli Ayhan Songar acı biber yiyenleri, bedenlerine eza çektirdikleri için Mazoşist ilan etmişti. Biz de nicedir tarihimizin berbatlığını anlata anlata bitiremediğimiz için Mazoşist bir tarih anlayışına kilitlenip kalmış durumdayız.

Çoğumuz bilmeyiz ama denizaltı filomuz, dünya denizaltıcılık tarihiyle yaşıttır. Daha doğrusu, dünyada denizaltı olarak üretilen savaş gemilerinin ilki olmasa bile, ikinci ve üçüncüsünün siparişini biz vermiştik. 'Dünya teknolojide dev adımlarla ilerlerken Osmanlı uyuyordu' diyenler kulaklarını açıp okusunlar bu yazıyı.

25 Temmuz 1885'te Londra'dan Osmanlı Bahriye Nezareti'ne bir mektup postaya verilir. Mektubu gönderen kişi, ünlü İsveçli silah üreticisi Nordenfelt'tir. Mektupta Kopenhag yakınlarında, yaptığı denizaltı gemisinin bir dizi "resmî deneyleri"nin gerçekleştirileceği ve Bahriye Nezareti'nden bir görevli bu denemelerde hazır bulunmayı arzu ederse, denemelerin zamanının ona göre ayarlanacağı belirtilmektedir. Denemelerin ağustosun ilk veya ikinci haftasına yetişeceği notu da mektuba eklenmiştir.

Gerçi denemeler ancak ekim ayında yapılabilmiştir ama gerçekten de çok üst düzeyde bir katılım olmuştur: Rus Çarı ve Çariçesi, Danimarka Kral ve Kraliçesi, Galler Prensi ve Prensesi... Japonya'dan Brezilya'ya kadar tam 35 devletin devlet adamlarının veya askerî temsilcilerinin katıldığı denemelerde Osmanlı Devleti'ni eski Berlin Ataşenavalı (deniz ataşesi) Binbaşı Halil Bey temsil etmiştir. Sonuçta "Nordenfelt I" adlı bir numaralı denizaltı savaş gemisi Yunan bahriyesine nasip olmuştur. Halil Bey'in İstanbul'a gönderdiği raporda denizaltı gemisinin şu haliyle yeterli olmadığı, sürati artırılır, gerekli torpidolarla donatılır, satın alan devlet tarafından eksikleri tamamlanırsa, dahası, pek çok tecrübeden geçirildikten sonra uygun hale gelmiş olacağı belirtilmiştir.

Ancak İstanbul'da denizaltılara asıl merak salmış olan kişi, II. Abdülhamid'dir ve Sultan, ne yapıp edip bu yeni icadı Osmanlı donanmasına kazandırmakta kararlıdır. Kararlıdır, çünkü Abdülhamid'in tehdit algılamasına göre, Yunanlıların denizaltı gemisini satın almaları, Osmanlı ticaret ve savaş gemileri için potansiyel bir tehlike anlamına gelmektedir.

Başbakanlık Arşivi'nde bulunan bir İrade-i Seniyye'de hiçbir devlette şimdiye kadar emsali olmayan denizaltı gemisinin Yunanlılarca satın alındığı, buna mukabil, eksikleri giderilmiş ve bir değil, üç torpido atacak cinsten iki denizaltı gemisinin, tanesi 11 bin sterlinden satın alındığı belirtilmektedir. Bu acelenin sebebi olarak Yunanlıların, sırtını dayadığı İngiltere'nin teşvikiyle en kısa sürede Osmanlı İmparatorluğu'na karşı harekete geçeceği gösterilmektedir. Ancak Yunanlılar, Osmanlı kuvvetleriyle karadan başa çıkamayacaklarını bildiklerinden, demektedir Abdülhamid, denizde Sahil, Adalar ve Selanik cihetine gidecek nakliye gemilerimize ve donanmamıza müdahale edip onlara darbe vuracaklardır. Vesika, Abdülhamid'in deniz kuvvetlerine verdiği önemi olduğu kadar teknolojik gelişmelere duyduğu yoğun ilgiyi göstermesi açısından da şaşırtıcıdır.

İlk Türk denizaltısının montajı Taşkızak tersanesinde tamamlandığında tarihler 6 Eylül 1886'yı göstermektedir. 1887 Şubat'ında denize indirilebilen bu ilk denizaltımıza "Abdülhamid" ismi verilmişti. İlk testler Haliç'te gerçekleştirildi. "Abdülhamid", deniz yüzeyinin hemen altında çalışıyor ve suya tamamiyle batamıyordu ama hızlı ve iyi idare edilmeye müsaitti. Yine de dünyada üretilen ikinci denizaltı gemisi, bekleneni tam olarak verememişti. Bunun üzerine geminin İngiliz mühendisi Garrett apar topar İstanbul'a çağırıldı ve Abdülhamid'in Nordenfelt adlı silah fabrikatörü tarafından aldatılmadığından emin olmak istediği hatırlatıldı. Padişah, kendisinde dünyanın en mükemmel denizaltı torpidobotu olsun arzu etmekteydi.

Ağustos 1887'de tamamlanan ve Ocak 1888'de denize indirilen Abdülmecid adlı ikinci denizaltımız ise Haliç'ten çıkmış, Sarayburnu akıntısını geçtikten sonra İzmit'e götürülmüş, gerek seyir, gerekse dalma ve torpido atma denemelerini başarıyla bitirdikten sonra iş sözleşmenin tamamlanmasına gelmiş. Böylece dünyada ilk torpido atan denizaltı unvanı, iki numaralı denizaltı gemimiz "Abdülmecid"in olmuştur.

Gerçi "Abdülhamid" ve "Abdülmecid" ilk ve öncü olmanın bütün acemilik ve ilkelliklerini de beraberlerinde taşımaktaydılar. İlk torpido fırlatma denemelerinden hasar görmüşlerdi ve derhal bakıma alındılar. Daha sonra da Haliç'e çekildiler. Osmanlı donanmasında bulunmaları bile yeterliydi ve galiba alınmalarındaki asıl amaç da buydu: Yunanistan'a ve onun sırtını dayadığı Rusya ve İngiltere'ye aba altından sopa göstermek.

Tabii yeni bir teknolojik icad her zaman fos çıkma riski taşıdığından, Sultan Abdülhamid, bu ilk iki denizaltı gemimizin 22 bin Sterlin tutan toplam bedelini devletin kesesinden değil, bizzat kendi cebinden ödemiştir. Sözümona denizciliğe düşman bir padişah, neden durup dururken, üstelik kendi cebinden denizaltı yaptırsın ve bunu donanmamıza bağışlasın ve dünyadaki birçok ülkeden önce denizaltı filosu kurma yönünde bir hareketi başlatmış olsun?

Denizaltıcılığımızın babasının, denizciliğe önem vermediği ve donanmamızı Haliç'te çürümeye terk ettiği için önüne gelenin suçladığı II. Abdülhamid olması, bazılarının yüzünü kızartmalı ama nerde?